Molla Sülman Tırnova’ da müdürdür
Köyü DENİZOBA, koyunları sürü sürüdür
Bulgarmış Sülman ağanın koyun çobanları
Kelimeler yetmez anlatmaya, o devirde yaşananları
Birgün çobanlardan birinin karısı hastalanır
Ve ölür… geride iki küçük çocuğu kalır
Bulgar çoban rica eder Türk ağadan
“Benim çocuklara da baksın” der madam
“Kurtulana kadar çişten kakadan”
Analık duygusu ağır basar ağa karısının
Gönüllü anası olur çoban çocuklarının
Analık bu dinlemez Türk’ü Bulgar’ı
Epeyce bir zaman bakar o yetim çocukları
Aynı yatağa yatırır Zlata’yla Fatma’yı
Hikayemizin tarihi şanlı Osmanlının zor yılları
Hani kaybettiği, Rumeli’yi Balkanlar’ı
O yıllarda çok acılar çekmiş, Rumeli Balkan Türkleri
Yerlerinde kalanlar görmüş işkenceleri
Yalınayak, başı açık zorlu göçleri
Hani Sülman Ağa müdür ya Tırnova’da
En küçük karışıklıkta nasibini alırmış o da
Aşırırmış tepeleri, sürüyle gidermiş çobanlar
Müdür’e buysa, düşünün neler çekmiş geride kalanlar
T arihimizin kara lekesi Balkan Bozgunu
Yüzbinler terk etmiş yerini yurdunu
Sülman Ağa ailesiyle düşmüş yollara
Sapa yerlerden gitmişler yakalanmamak için Bulgar’a
Dereköy’e gelmişler ki yollar tutulmuş
Çocuklar aç, büyükler yorgun, umutlar solmuş
Kafile yönelmiş, Geçitağzı – Kocabayır’a
Özürlü bir kızı varmış Sülman Ağa’nın gidememiş peşleri sıra
Vedalaşmış diğer çocuklarıyla, ayrılmış kafileden
Hanım’ı, arabada özürlü kızı geçmek zorunda Dereköy’den
Belki de korkudan titrerken dizleri
Gördüğüne inanamaz açılır gözleri
Hani vardı ya? Hanımı ölen Bulgar çobanı
Çocuklarına analık yapmıştı ağanın hanımı
O Bulgar çoban şimdi orada asker
İlahi adalet tecelli eder
Bu durumu tarife hangi söz yeter
Sözün bittiği an orada başlar
Ağa çoban sarmaş dolaş olurlar
İnanılmaz duygular, sel gibi akar yaşlar
Kalkar aradan , Türk-Bulgar, Ağa-çoban farkı
Türk ağlar, Bulgar ağlar, ağa ağlar, çoban ağlar
Vefa borcunu ödemek için o çoban asker
Kırklareli yakınına kadar ağasına eşlik eder
Sağ salim ulaşırlar tren garına
Kafile de yetişmiş, tekrar kavuşmuş diğer canlarına
Bütün servetleri bir bohça, ne alabildilerse yanlarına
Nasıl anlatılır bilmem ki, oradaki can pazarı
Bir küçük örnek belki anlatır yaşananları.
Sülman ağanın bir kızı, yerde çocuğunu kundaklarken
Kalkmış can havliyle trene koşmuş.
Yerde kundaklamakta olduğu çocuğunu unutmuş.
Bu nasıl dehşet, bu nasıl ruh hali Allahım!
Çocuğunu unutması mümkün mü bir ananın?
İnanılmaz bir olay orada da yaşanıyor .
Çocuk trene alınmış anası aranıyor .
Oof.. of bu acıya canlar nasıl dayanıyor .
Kafiledeki birçok çocuklar, gençler,
Kimi hastalık, kimi ödü patlamış, ölmüşler birer birer.
Nasıl dayansın ki o korkuya minik yürekler ,
Anlatmak için silahların nasıl patladığını,
Örnek verirler ateşte mısır patlamasını.
Çocuklar ağlamasın sesleri duyulmasın diye;
Çocuklular istenmezmiş, genellikle kalırmış geriye
İstanbul, Bursa, Bilecik daha nice yere gitmişler .
Ölenler ölmüş, öldüğü yere defnetmişler
Savaş bitti haberi gelmiş geri dönmüşler .
Kalın diye çok teklifler gelmiş, gittikleri yerlerde.
Doğdukları topraklar varken durulur mu gurbet ellerde?
Düşerler yola kayın suyu, meşe odunu, orman havası hayaliyle.
Hayalleri yıkılır, dünyaları kararır, geldiklerinde Kırklareli’ne.
Yeni sınır çizilmiş köyleri kalmış Bulgaristan’da
Yanık, yıkık bir Çağlayık kalmış Bulgar’dan onlara da.
Rus, Yunan, Bulgar derken çok bozgunlar görmüşler
Yanık yıkık da olsa her seferinde yerlerine dönmüşler .
Bu sefer çok acı esmiş ayrılık rüzgarı.
Karşıda kalmış; hayalleri, umutları, anıları.
Uzak da değilmiş karşı karşıya eski yeni köyleri,
Arada dere, karşılıklı söylenirmiş tarlalarda hasret türküleri.
Uzun zaman alışamamışlar yeni yerlerine.
Akşamüzeri tarla dönüşü ayakları gitmek istermiş eski evlerine.
Daha doğru dürüst yerleşemeden köylerine
Seferberlik emri gelmiş bütün Türk erkeklerine
Biz bugünleri yaşıyorsak onların yüzü suyu hürmetine
Allah o günleri yaşatmasın bir daha yüce Türk Milletine.
Öküz yok, saban yok, kadınlar çapa ile arpa ekmiş.
İnsanın aklı almıyor , onlar bu kadar çileyi nasıl çekmiş.
O kadar yoksulmuşlar ki! Neyi örnek versinler.
Ateşi karıştıracak maşamız yoktu dermişler.
Mekanları Cennet olsun gittikleri yeri vatan bilmişler.
Çocuğuna, torununa miras diye imar etmişler.